Dünyanın En Eski Saat Kulesi

     1386 senesinde kurulan dünyanın en eski mekanik saat kulesi olan Salisbury Katedrali saat kulesi şu an hala aktif olarak çalışmaya devam etmektedir. Johannes, Williemus Vrimand ve Johannes Jietuijt of Delf adlı üç horolog tarafından elle işlenmiş demirden yapıldığı tahmin edilmektedir. İngiltere'nin en yüksek çan kulesine sahip olan katedral mimari açıdan çok göz önünde olmasına rağmen, saat 1792 yılında katedralin geçirdiği bakım sırasında yıkılan eski bir saat kulesinde bulunmuştur. Bundan sonra 1929 yılına kadar muhafaza edildiği depoda toz içinde bırakılmıştır. 1956 yılında ise tekrardan kullanılmak için küllerinden yeniden doğmuştur. İlk anda aşina olduğumuz saatlere benzemeyen bu nadide saat, akrep ve yelkovanın olmamasıyla da farkını ortaya koymaktadır. Bir gün Salisbury taraflarına yolunuz düşerse bu güzel kentle beraber bu tarihin içinden kopup gelen bu zaman bekçisini de mutlaka ziyaret edin.

Tanrı Kent ve Sineklerin Tanrısı

     İnsanı izlerken şok eden filmlerden birisi Tanrı Kent ise buna eş bir kitapta Sineklerin Tanrısı kitabıdır. Bu iki farklı sanat kolunun insanı bu kadar dehşete düşürmesi ise insanın içinde barındırdığı vahşettir. Üstelik bu vahşet çocuklar üzerinden gösterilince insanın kayıtsız kalması imkansız oluyor. 
Bu iki eserden öncelikli olarak Sineklerin Tanrısı kitabını okumuştum. İlgimi ilk çeken şey kitabın ismiydi ve konusu hakkında da önceden bir bilgim yoktu. Kitabı okumaya başladıktan sonra yeni bir Define Adası kitabı olacağını düşündüm. Kitap ilerledikçe romanın başka bir izlekte devam etmeye başladığını fark etmeye başladım. İnsanın kökeninde neler yapabileceğini bir çocuğun masumiyeti üzerinden anlatıyordu. Şartların bizi nerelere götürebileceğini çocukların davranışlarından anlatması beni önce sarstı, sonra hikayenin içinde sürükledi. Ufkumu gerçekten açan bir eser oldu bir anda. İnsan doğasının çocuklar üzerinden böyle ustaca anlatılması muhteşem bir fikirdi.
Kitaptan yıllar sonra ise herkesin övgüyle bahsettiği Tanrı Kent filmini izlemeye karar verdim. Yine ilginç bir isimli eserdi ve konusuyla nasıl bir bağı olduğunu merak ederek izlemeye başladım. Filmin sonunda ise Tanrının bu kenti nasıl unuttuğunu anladım. Şiddetin ve hayatın çocukların sırtına nasıl böyle acımasızca dayandığını tokat gibi yüzüme çarpan bir eserdi. Soluksuz bir şekilde zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Şiddetin nasıl hayatın doğal bir öğesi haline dönüşebileceğini gördüm. Bütün bunlar yine çocukların masumiyetinden başlayarak şiddetin olağan bir davranışa dönüşmesine kadar sürdü. Filmde o kadar fazla ölüm ve kötülük kol geziyordu ki insan ya bunları kabul edecek ya da delirip gidecekti. İkisinin arasında bir yol sadece ölümdü. 
Bu iki sanat eseri de beni sonsuza kadar değiştirdi. Bana gerçekten bir şeyler katan ve beni dönüştüren eserlerdi. İnsanın doğasının koşullar altında ne kadar kötü bir duruma dönüşebileceğinin kanıtıydı ve bunu iliklerime kadar hissetmiştim. Sanatın gücü de burada ortaya çıkıyordu zaten. Bize hayatın gerçeklerini gösteriyordu. Bu yüzden öncelikli olarak kitabı herkese öneriyorum. Okuduktan sonra eskisi gibi olamayacaksınız.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyada En Uygun ve İyi Fiyata Saat Nereden Alınır?

Skmei Saat Markası

Naviforce Saat Markası Tarihi