Dünyanın En Eski Saat Kulesi

     1386 senesinde kurulan dünyanın en eski mekanik saat kulesi olan Salisbury Katedrali saat kulesi şu an hala aktif olarak çalışmaya devam etmektedir. Johannes, Williemus Vrimand ve Johannes Jietuijt of Delf adlı üç horolog tarafından elle işlenmiş demirden yapıldığı tahmin edilmektedir. İngiltere'nin en yüksek çan kulesine sahip olan katedral mimari açıdan çok göz önünde olmasına rağmen, saat 1792 yılında katedralin geçirdiği bakım sırasında yıkılan eski bir saat kulesinde bulunmuştur. Bundan sonra 1929 yılına kadar muhafaza edildiği depoda toz içinde bırakılmıştır. 1956 yılında ise tekrardan kullanılmak için küllerinden yeniden doğmuştur. İlk anda aşina olduğumuz saatlere benzemeyen bu nadide saat, akrep ve yelkovanın olmamasıyla da farkını ortaya koymaktadır. Bir gün Salisbury taraflarına yolunuz düşerse bu güzel kentle beraber bu tarihin içinden kopup gelen bu zaman bekçisini de mutlaka ziyaret edin.

Badenheim 1939

    Badenheim 1939 kitabını ilk gördüğümde hemen ikinci dünya savaşı dönemiyle ilgili olduğu fark ettim ve ilgimi çekti çünkü İkinci dünya savaşı kitapları genellikle ya savaşın merkezinde ya da savaşın etkilediği insanlar üzerine yoğunlaşmaktadır ve o dönemin havası beni yıllardır aynı şekilde etkilemeye devam etmektedir. 
Kitabın konusuna gelirsek Badenheim adında bir tatil beldesinde yahudilerin esaretini ve o beklenen sona doğru yol almasını anlatmaktadır. Kitabın güzel tarafı bunu gözümüze sokmadan veya Hitler ve Nazi Almanyası ile doğrudan bir ilişki halinde göstermeden betimlemesidir. Kitabın başları biraz sıkıcı ve monoton bir şekilde şehir hayatını anlatsa da bu karakterleri ve şehrin ruh halini öğrenebilmemiz için bir giriş niteliğindedir. Hayatın akışı içinde aslında şehirde garip bir durum yoktur ve insanlar birbirleriyle iyi bir şekilde geçinebilmektedirler lakin şehre Sağlık Bakanlığı memurlarının gelmesiyle durum değişmeye başlar. Şehirdeki yahudilerden Polonya ya geri gitmeleri istenmektedir. Buradan sonra kitabın ilginç yapısı ortaya çıkmaktadır. Yahudilerin bu duruma ne kadar az tepkili olduğunu farkettiğinizde bizim toplumumuzdan ne kadar farklı bir ruh hali içinde olduklarını görüyoruz. İçinde bulundukları duruma karşı yetersiz tepkilerini gerçekten anlamakta zorlanıyorsunuz. Olayların kaçınılmazlığından mı yoksa yüzyıllar boyunca Avrupa toplumunda ayrı bir etnik yapı olarak kalma becerilerinden mi kaynaklanıyor bilemiyorum. Bütün bu olayların içinde yahudilerinde kendi dindaşları olmalarına rağmen Doğu Avrupalı yahudilere  farklı bir gözle baktıkları görüyorsunuz. Kitabın sonunda hep beraber bir tren vagonunda şehri terkettiklerinde ise biz ne kadar sonlarını bilsekte içlerinde hale yeni bir hayata gideceklerinin umudunu görmek gerçekten insanın içini burkuyor. Bir romandan çok bir novella yapısında olan kitap yahudi soykırımını en sade ve vurucu şekilde bize anlatıyor. 
Kimsenin aklına gelemeyecek bu insanlık suçu belki de bu kadere boğulan milyonlarca yahudinin de ilk anda aklına gelmemiştir. Böylesine büyük bir şeytani planı kim yapabilirdi. Modern çağların bu en büyük insanlık suçu bize aslında insanın kökeninde, uygun şartlar ve durumlarda ne kadar yozlaşabileceğinin birer kanıtı gibiler. Buğday tanelerinin huniden boşalması gibi vagonlara giren bu masum insanları kitapta birer birey olarak sevip içimize kattıkça milyonlarca ayrı yaşam umudunun nasıl söndüğünü insan hayal edemiyor. Kitabın içeriğinden ne kadar uzaklaşmış olsamda aslen kitabın bizde oluşturmak istediği izleğin bu kaybolan insanların aslında ne kadar saçma bir toplu histerinin kurbanları olduğudur. Badenheim 1939 işte böyle bir dönemin yitip giden masumlarına bir saygı duruşu niteliğinde bir eser. Mutlaka okuyun ve okutun ki bir daha böyle bir kinin tohumları başka bir yerde atılmasın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyada En Uygun ve İyi Fiyata Saat Nereden Alınır?

Skmei Saat Markası

Naviforce Saat Markası Tarihi