Hepimiz gecenin bir yarısı saatin kaç olduğunu öğrenmek istediğimizde kolumuzu çevirip indekslerin o tatlı rengini gördüğümüzde rahatlar ve sabahın daha gelmediğinin farkına vararak uykumuza dalarız. İşte bu gece karanlığında bizi aydınlatan bu teknolojinin gelişimi 1900'lü yılların başlangıcına uzanmaktadır.
Bütün teknolojik gelişmelerin savaşlardan hız alması gibi lüminesans saatlerde 1. dünya savaşında radyum radyoaktif maddesinin çinko sülfat ile karışımından elde edilmiştir. Aslında 1800 yıllarında keşfedilen radyum maddesi tek başına ışıma yapsa da yeterli bir etki gösterememiştir ve yüksek miktarda kullanımı da tehlike arz etmektedir, ama çinko sülfat ile karışması sonucunda çinko sülfatın içinde yer alan fosforu tetikleyerek etkili bir lüminesans madde elde edilmiş oldu. Çeşitli luminesans maddeler karıştırılarak farklı renklerde ışıma olması da sağlanmaktadır.
Fakat zamanla radyumun kullanılmasının çok daha ciddi etkilerinin olduğu görüldü. Sorun saatlerinin kollarında ve kadranında radyum kullanılması değil üretim sürecinde olan büyük bir ihmalkarlıktı. Bu maddeyi saate uygularken bu işte çalışan kadınlar boya şeklinde radyumu sürerken aynı zamanda kendileri de tırnaklarından veya saçlarından bu maddeye maruz kalıyorlardı. Bunun sonucunda özellikle kemik kanseri olmak üzere çeşitli hastalıklar baş göstermeye başladı. 1927 yılından tüm bu durum üzerine işçiler olayı mahkemeye taşıdı ve "Radyum Kızları" diye bilinen işçiler mahkeme sürecini kazandılar ve 1968 yılında radyumun kullanımı saatlerde yasaklandı.
Radyumun kullanımının yasaklanması üzerine yeni çözümler arayan saat endüstrisi çözümü trityum maddesinde buldular. Yine aynı yöntem ile trityum maddesi çinko sülfat ile bir karışım oluşturdu. Trityum, radyuma göre daha az radyoaktif bir madde olmasına rağmen radyomun yarılanma ömrü 1600 yıl iken trityumun yarılanma ömrü 12,5 yıldır. Bu yüzden de 1960 yıllarda trityum kullanan saatlerin şu anda oldukça az luminesans özellikleri kalmıştır.
Bunun dışında az da olsa bazı saatlerde prometyum radyoaktif maddesi kullanılmıştır. Bütün bu radyoaktif maddelerinin yine de tehlikeli olmasında dolayı saat üreticileri kadranları üzerinde semboller ile bu maddelerin kullanıldığını belirtmişlerdir. Ayrıca saatlerde radyoaktif madde bulunduğundan saat ömrü bittiğinde herhangi bir yere atılması yasaktır. Bu saatler üreticiye teslim edilerek gerekli saklama ve imha işlemlerinin saat üreticisi tarafından yapılması gerekmektedir.
Gecenin Aydınlığı
Tabi ki lüminesans madde arayışları devam eden üreticiler bu araştırmaları sonucunda fotolüminesans maddeleri keşfettiler. Bu maddeler ışık kaynaklarından elde ettikleri enerjiyi absorplayarak belli bir süre ışıma yapmaktadır. Radyoaktif maddeler sürekli ışıma yapmalarına rağmen fotolüminesans maddeler belirli bir süre yaparlar, fakat ışıma açısından daha başarılıdırlar.
1990 yıllarda Japon firması Nemoto tarafından Luminova maddesi bulunmuştur. Bu madde de diğer fotolüminans maddeler kategorisinde yer almasına rağmen onlara göre ışıma süresi daha iyidir. Bu madde zamanla ışıma kapasitesinden fazla bir şey kaybetmemekte olmasından dolayı diğer firmalarda buna benzer ürünler üretmeye başlamışlardır.
Bu arada trityum maddesi trityum gaz tüpleri olarak yeni bir teknoloji ile geri dönüş yapmıştır. Çok ince gaz tüpleri fosfor kaplama ile üretilip içine trityum gazı doldurulmaktadır. Beta ışını yayan trityum fosfor katmanının parlamasını sağlamaktadır. Bu teknoloji genel de askeri saatlerde kullanılmaya devam ederken kimi markalarda piyasaya bu özellikte saatler sunmaktadır.
Teknoloji geliştikçe daha birçok yenilik saat endüstrisini bu konuda geliştirecektir. Sonuçta bütün bu çalışmalar bizim en karanlık anımızda zamanı öğrenebilmemiz için değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder